Sağlık Çalışanlarının Meşru Müdafaa Hakkı

Sağlık Çalışanlarının Meşru Müdafaa Hakkı

Hasta ve yakını tarafından gerçekleşen bir saldırıyı defetmek maksadıyla, saldırgana karşı sağlık çalışanlarının meşru müdafaa hakkı kapsamında şiddet kullanabilmeleri mümkündür.

Günümüzde hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının karşılaştıkları önemi problemlerin başında şiddet gelmektedir. Bu yazıda sağlık hizmetinin görülmesi kapsamında hasta veya yakını tarafından şiddete uğrayan doktorun kendisini savunma hakkını hukuken ele aldık. Sağlık hizmeti verilmesi dolayısıyla hasta ve yakınları tarafından şiddete maruz kalındığında, ceza hukuku ve tıp ceza hukuku uyarınca saldırıyı defetmek maksadıyla karşı şiddet kullanılması hususunu, yani hekimler ve diğer sağlık çalışanları için meşru müdafaayı değerlendirdik.

Meşru Müdafaa

Meşru müdafaa (nefsi müdafaa, meşru savunma, yasal savunma) hakkı, klasik hukuk sistemlerinde eskiden beridir kabul edilen, bir kimsenin kendisine veya başka bir kişiye karşı gerçekleştirilen haksız bir saldırıyı defetmek maksadıyla saldırana karşı savunma veya karşı saldırı eyleminde bulunmasıdır. Savunmanın saldırıda bulunanı etkisiz hale getirmeye yönelik olması gerekmektedir. Fakat meşru müdafayı yalnızca saldırıya uğrayan değil, bir başkası da yapabilir. Meşru müdafa, savunmada bulunanın, saldırının kendisine yönelmiş olması aranmadan saldırana karşı saldırıda bulunması halidir. Türk Ceza Kanunu madde 25 ve devamında düzenlenmiştir.

Meşru müdafaa kapsamında eylemde bulunan bir kimseye ceza verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla meşru müdafaa ve devamında kanunda düzenlenen ıztırar hali yani zorunluluk hali teorik olarak bir cezasızlık sebebidir.

Meşru müdafaanın koşulları nedir?

Türk Ceza Kanunu uyarınca meşru müdafaa hakkının mevcut olabilmesi için saldırı hakkında şu koşulların birlikte olması aranır;

  • Tehlikeli ve zarar verebilecek boyutta bir saldırının varlığı gerekmektedir. Saldırının ağır olması ya da hayati tehlike barındırması mecburi değildir.  Saldırının maddi nitelikte olması yani somut bir saldırı gerekmektedir, dolayısıyla sözlü saldırı olarak tabir edilen tehdit ve hakaret gibi durumlar meşru müdafaa için geçerli değildir. Maddi nitelikte somut saldırının meşru bir hakka yönelik olması, bir hakkı ihlal etmeye yönelik olması gerekmektedir.
  • Saldırıyı oluşturan hareket haksız bir hareket olmalı yani bir hakkın icrası kapsamında bir hareket olmamalıdır. Bu haksız harekette hukuka uygunluk ve uyarlılık bulunmamalıdır. Belirtmek gerekir ki bir kimsenin mercilerden mevcut hakkı nedeniyle hak talebinde bulunması gerekirken bu hakkı kendiliğinden almaya çalışması haksız bir hareket sayılacağından, bu durumda meşru müdafaa mümkündür.
  • Saldırı henüz bitmemiş ve devam ediyor olmalıdır. Saldırı bittikten sonra yapılan bir hareket, müdahale ve müdafaa, meşru müdafaa sayılmayacaktır. Dolayısıyla savunma hareketi, devam eden bir saldırıya karşı gerçekleştirilmelidir.

Müdafaa, yani savunma, saldırının sona ermesi için saldırana yöneltilen her türlü hareket olabilir. Bu suretle müdafaa, saldırgana karşı bir saldırı şeklinde de yapılabilecektir. Karşı saldırı, yalnızca savunmayı defetmek maksadıyla icra edilmelidir. Karşı saldırının saldıran dışında birine yapılması elbette ki meşru müdafaa kapsamında kabul görmeyecektir.

Bir eylemin meşru müdafa kapsamında ele alınması için savunma eyleminin şu koşulları birlikte barındırması gerekmektedir:

  • Savunmanın meşru sayılması için savunmada zorunluluk bulunmalıdır. Savunma yapılmasaydı kimse zarar görmeyecekti ise bu durumda eylem meşru savunma kapsamında değerlendirilemeyecektir. Dolayısıyla gereklilik ilkesi gözetilerek meşru savunma eylemi değerlendirilecektir.
  • Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır. Aşağıda da değinileceği üzere saldırının boyutu ve kullanılan silahların da oranını ifade etmekte olan bu durum ölçülülük ilkesi kapsamında değerlendirilmektedir.
  • Savunmanın saldırana karşı yapılması, saldıranın bir yakınına veya başkasına değil de doğrudan saldıran için ve saldırıya karşı bir eylem olması gerekmektedir.

Yukarıdaki koşullarla nazarında özetle belirtmek gerekir ki müdafaada gereklilik ve ölçülülük ilkeleri gözetilmeli, savunma ile saldırı arasında orantı ve zaruret hali bulunmalıdır. Nefsi müdafada önemli olan hususlar ölçülülükte sınırın ve zarurret halinde gerekliliğin belirlenmesi hususlarıdır:

Meşru Müdafaada Orantı

Orantı için; saldırıyı önlemek için savunmada bulunmanın ölçüsünü ifade ettiği gibi, saldırıda kullanılan araç, alet, silah ile savunmada kullanılan araç, alet, silah arasında ölçü olmasını ifade etmektedir. Belirtmek gerekir ki orantı konusunda araçlar arasında mutlak bir eşitlik veya denklik olması aranmamaktadır. Ölçülülük ve orantılılıkta önemli olan saldırıyı bertaraf edebilecek yeterlilikte bir savunmanın yapılmasıdır. Fakat az bir zarar ile saldırıdan kurtulma imkânı var iken fazlaca zarar verilmesi durumunda meşru müdafaada sınırın aşılması ve sorumluluk söz konusu olabilecektir.

Doktor veya hastanede saldırıya tanıklık eden diğer kişiler, bir hekime sopayla ya da yumrukla saldıran bir hasta veya yakınına karşı saldırıyı def edecek kadar bir saldırıda bulunmalıdır. Saldırının araya girme, kolunu tutma şeklindeki zor kullanmalarla defedilmesinin mümkün olması halinde bu yollar tercih edilmeli, karşı tarafın kalıcı yaralanmasına veya ölümüne neden olacak silahları kullanmaktan kaçınılmalıdır.

Meşru Müdafaada Gereklilik

Zaruret hali için; müdafaa olmadan bir saldırıyı önleme imkânı var ise meşru müdafaa kabul edilmeyecektir. Saldırıyı önlemek için yapılacak müdafaada, müdafaanın son çare olması aranmaktadır. Savunmada bulunmadan saldırıyı defetme imkanı var ise nefsi müdafadan söz edilemeyecektir.

Hasta veya yakını tarafından saldırıya uğrayan bir hekimin odasında kalması veya başka bir şekilde saldırıdan korunma imkanı var ise bunu tercih etmelidir. Fakat kaçma hali bu kapsamda değerlendirilmemekte, gereklilik açısından kaçma imkanı varken kaçmamaması gerekli olmadığı anlamına gelmemektedir. Zira saldırıya uğrayan bir kimseden kaçması beklenemez, hekim veya sağlık çalışanı kaçmak zorunda değildir, meşru müdafa kapsamında kaçmadan karşı saldırıda bulunması mümkündür. Dolayısıyla bir kimseye saldırı anında kaçma yükümlülüğü yüklenemez. Dolayısıyla zaruret halinden savunmada bulunmanın gerekli olması anlaşılmalıdır.

Meşru Müdafaada Sınırın Aşılması

Türk Ceza Kanununun 27. maddesinde düzenlendiği üzere saldırı ile savunma arasındaki değerlendirme orantılılık yani ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılmaktadır. Bu orantılılık ilkesi temelde iki hususu barındırır: saldırana karşı saldırıyı defetmek maksadıyla kullanılan aracın ölçülü kullanılması veya savunulan hak ve yarar (vücut bütünlüğü gibi meşru bir hak) korunurken daha üstün bir hakkın (örneğin yaşama hakkı) zarara uğratılması veya ihlal edilmesi durumunda meşru savunmada sınırın aşılması söz konu olur.

Yargıtay içtihatlarında meşru müdafa şartlarını içeren durum için ölçülülük ilkesinin kabul edilebilecek bir heyecan, korku veya telaş hali nedeniyle ihlal edilmesinin bu kapsamda meşru müdafada sınırın aşılması olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla doktora veya sağlık çalışanına somut bir saldırı yöneltildiğinde bu saldırıyı defetmek maksadıyla ağır bir şekilde karşı saldırıda bulunulduğunda ölçülülük ilkesi mazur görülebilecek şekilde aşılırsa bu durumda da eylem meşru müdafa kapsamında değerlendirilecek ve faile ceza veirlmeyecektir.

Sağlık Çalışanlarının Meşru Müdafası

Malesef ki günümüzde hekimler ciddi anlamda hasta ve yakınları tarafından fiziksel şiddete maruz kalabilmekte, hastane güvenliği veya beyaz kod gibi önleyici uygulamalar ani bir saldırı karşısında doktor ve sağlık çalışanlarını koruyamamakta, şiddetin engellenmesi çözümsüz kalmaktadır. Böyle bir durumda fiziksel bir şiddete uğrayan, uğramak üzere olan bir hekim veya sağlık çalışanı için saldırıya uğrayanın kendisi veya yakındaki bir başka kimse, saldırıyı defetmek maksadıyla karşı saldırı ile saldırıda bulunabilir. Belirtmek gerekir ki karşı saldırıda bulunan yani meşru savunma fiilini gerçekleştirenin mutlaka saldırının kendisine yapılmış olması aranmaz, bir başkasına karşı gerçekleşmek üzere olan saldırı için de doktor tarafından saldırıda bulunana karşı meşru müdafaa kapsamında harekette bulunulabilir. Saldıran etkisiz hale gelinceye kadar ölçülü bir karşı saldırı fiili gerçekleştirilebilir.

Neticeten, hekimler ve diğer sağlık çalışanları, her birey gibi kendisine veya diğer bir üçüncü kişiye saldıran bir saldırgana karşı saldırıyı defetmek maksadıyla ve orantı ile şiddet kullanabilir. Fakat bu konuda hukuki ve cezai sorumluluğun doğmaması bakımından, tehlike sonlandığında şiddet ve müdafaa da sonlandırmalı ve asla tahrik duygusu ile hareket edilmemeli, saldırı oranında karşılık vererek ölçülülük ilkesi gözetilmelidir.

Mesaj Bırakın

İletişim Bilgilerimiz

Mail Yazın mail@istlegal.com

Bize UlaşınIstiklal Cd. No: 189/9-2 Taksim 34433 Beyoglu / Istanbul

Hemen Arayın +90 (530) 100 90 89

Bu sayfayı paylaş :